Merhaba
16 yaşımdaydım dedem vefat ettiğinde; çoğu yaz tatilinde olduğu gibi yanlarındaydım yine, yani İstanbul’da…
Vefatı öncesindeki yılbaşında nükseden hastalığı sebebiyle, yılbaşını hastanede geçirmek zorunda kalmıştı dedem. Oysa o yılbaşında Konya’da bizim evimizde birlikte olmayı planlamıştık. Yılbaşı yaklaştıkça kendisinden beklenmeyecek ölçüde çocuklaştığını, aldığı balon ve süslemeleri bavuluna itinayla yerleştirdiğini anlatmıştı anneannem. Bize geldiklerinden hemen sonra artan rahatsızlığı sebebiyle askeri hastaneye gitmiş, ‘acil tedaviye alındığı için’ hastaneden çıkamamış, sonrasında da, -getirdikleriyle süslediğimiz evimizi göremeden- Ankara’daki diğer bir hastaneye sevk edilmişti dedem. Kulağıma çalınan konuşmalardan, dedemin uzun süre Ankara’da tedavi gördükten sonra yaza doğru İstanbul’a, evine döndüğünü duyuyor; macera keşiflerimin kenti İstanbul’uma, anneanneme ve uzun süren tedavisinden sonra nihayet dedeme kavuşmak için yaz tatilini iple çekiyordum; meğer o yaz, dedemi son görüşüm olacakmış…
Kaybettiğim ilk büyüğümdü dedem. Yalnızca kelimelerde olan ve yalnızca başkalarının yaşayacağı bir şeymiş gibi görünen ölümün, soğuk yüzüyle ilk karşılaştığımda takvim Haziran’ın 27’sini gösteriyordu; 72 yıllık yaşamı 1986’da sona ermişti dedemin.
***
Bu kitabın ortaya çıkma hikâyesiyse, 2000’li yılların başında teyzemin dedeme ait üç defteri “değerlendireceğine inanıyorum” diyerek teslim etmesiyle başladı. Kutsal bir emanet sayıp koruduğum ve bir gün tıpkı teyzem gibi bir sonraki nesile emanet edebilmeyi umduğum defterleri her okuma girişimim, dedemin el yazısını deşifre etmekte zorlandığımdan kesintiye uğruyor ve çoğu kısmı anlayamadan bırakıyordum okumayı.

Defterlerin biri tamamen şiire ayrılmış; diğerlerine sağlık başta olmak üzere, toparladığı bilgileri not düşmüş dedem (defterler tamamen dolu değil).
Böylece, dedeme ait el yazısını çözümleyebilmek için geniş zaman ayırabileceğim günleri beklemeye; ve o gün geldiğinde defterlerden derleyerek hazırladığım bir kitapçığı dedemin torunlarına yani kuzenlerime ve kardeşime armağan edebilmenin hayâlini kurmaya başladım
Şu an elinizde tutmakta olduğunuz bu kitapçık, defterleri çözümleyebileceğim o geniş zamanı bulmuş olduğumun göstergesi. Devraldığım emaneti ulaşılabilir hale getirebildiğim ve dedemin yoğun duygularının iletilmesine aracılık edebildiğim için mutluyum.
Kitapçığı yayımlatma düşüncemse, defterler üzerinde çalışırken filizlendi: Edebi zenginliğinin yanında Cumhuriyet sonrası Türkiye’si hakkında rastladığım ilginç ve bilgilendirici kısımlar, ‘bir aydının kaleme aldığı satırlar daha çok kişiye ulaşmalı’ düşüncemi giderek güçlendirince, fiiliyat kaçınılmaz oldu.

Hazanda Damlalar, İ.Hakkı Acaralp (Hazırlayan: A.Tufan Palalı), Sakin Kitap Yayınları, 2024
Görüşlerimi temellendiren ve feyz alabildiğim bir büyüğüm olduğu için şanslı hissediyorum kendimi ve umarım ben de dedem gibi kendinden sonrakileri kollayan, gözeten biri olarak tamamlayabilirim yaşamımı…
Yazımı dedemin ‘Mühim Değil’ isimli şiirinden alıntıladığım birkaç mısrayla bitiriyor, dedemin diğer çok kıymetli mesajlarını keşfetmeyi bu kitapçığı okuyanların ilgisine bırakıyorum:
“.. Kadın mısın, erkek mi?
Gönül yarasından mı, ekmek parasından mı çektin bu dünyada?
Yoksa tatmadın mı sevdayı, görmedin mi cefâyı?
Eğer hiç biri değilse;
Yaşamış olman,
Mühim Değil ..”
A.Tufan Palalı
Ankara, 2024
İ.Hakkı Acaralp Hakkında Θ