doğdu evet
döl almaya
ölümüne
İncelememi kitap Θ haline getirme düşüncem, bu izleğimi manifestomun parçalarından biri olarak sunma isteğimle alakalı. Bir tür kişisel altyazıa… Bu arzumun, Camera Lucida’nın ülkemizdeki ilk ve tek yayımcısı tarafından kabul görmesiyse, izleğimi kitaplaştırmış olmamdan daha önemli; eşleşme meselesi benim için, çoklu bir söylem.
Kitabın elle tutulur hale gelmiş olmasının verdiği ayrı bir tat var kuşkusuz ama bu pik tat anına ulaşana kadarki bekleme sürecini de unutmayacağımb; toplama çıkarma yapmak için böylesi zamanlara ihtiyacı oluyormuş insanın. Ve süreç boyunca yaşadığım haller, türlü çakışma ve ayrışmalara sebep oldu.
Raf
Ankara’nın büyük kitapçılarından birinde gezinirken, kitabımın hangi rafa koyulacağını düşündüm… Daha önce kimi kitapların, içeriği ile alakalı olmayan raflara, hatta kimilerinin uzak köşelerdeki köhne raflara yerleştirildiğini görmüştüm (özellikle yazarların ilk kitapları ve kayda değer bulunmayan kimi kitaplar). Nasıl olacaktı acaba? İçinde kitabımın da bulunduğu kargo kitabevine ulaşacak, kargo açılacak, kitaplar istiflenmeye başlanacak ve kitabımı eline alan görevli, kitabı evirip çevirecek, belki bir başka arkadaşına danışarak kitabı bir rafa yerleştirecek! Ama hangi rafa? Edebiyat inceleme rafına mı? Deneme rafına mı? yoksa Camera Lucida ile ilişkilendirip Fotoğraf rafına mı?
Kitap Kapağı
Yayıncının önerdiği kapak örneğini görünce nasıl da şaşırıp, bakakaldım. Kapak, pek çok Camera Lucida baskısında kullanılan, Richard Avedon’ın çektiği William Casby portresiydi! İlk şaşkınlığım geçince şöyle mırıldandığımı hatırlıyorum:
“Camera Lucida’yı yazmadınki sen, onu inceledin!”, Camera Lucida’yı ne kadar içselleştirmişim meğer. Kapağın Erol Egemen imzalı olmasının ayrı bir tadı var şüphesiz; dahası bu kapakla kitabın raf adresi de işaret edilmişti (yayınevi tecrübesi işte!).
Ölüm
Son redaksiyonlar üzerinde çalışırken, ölseydik birimiz; yayıncı ya da ben, neler olabilirdi diye düşündüm bir arac.. Kaç kitap doğmadan ölmüştür böyle? Kolaycılığı alışkanlık edinmiş kitlenin, vurguladıklarımı anlamak için yeterli çabayı göstermeyeceğini bilsem de; fısıltılar içinde devinip, yaklaşma ihtimalimi arttıracağını umut ederek, bir an önce raflardaki yerini almasını istiyor(d)um kitabımın; o ölmeden, ben ölmeden, biz ölmeden..
Barthes’ın ‘yazarın ölümü’ deyişi de aklımda dolaşan diğer bir belirsizlik hali… Gerçi Barthes’ın da aynı güzergâhı izlediğini düşündükçe (Sarrasine, Balzac mesela..), Camera Lucida’sını parça parça ele almış olmam, beni bu metaforik belirsizliğin olumlu yönüne yaklaştırıyor (bir kitap yayımlanıp, kitabevindeki rafını bulunca; yazarı ölür ve kitabı çoğalmaya başlar demişti çünkü..).Yine de Camera Lucida’yı maruz bırakabileceğim etkileri sıralamak isterim. Amacım, bu mefhumların vahşi tabiatını hatırlatıp, günümüzde çığ gibi büyüyen ‘söylemin’ kitle üzerindeki etkileri konusunda uyarıda bulunup; her hangi bir konuda doğru bilgiye ulaşmak için araştırmayı, karşılaşmaya yeğ tutmanın önemini vurgulama isteğimdir.
Söylem etkisindeki bir oluş şu belirişlerin kesişimindedir:
1-Saf gösteren olarak icranın kaynağı (kendisi).
2-Üreticinin zannettiği.
3-Üreticinin kendini göstermek için değiştirdiği.
4-Alımlayanın algısına göre şekillenen (ikinci üretim).
(Barthes’ın yaklaşımıyla)
Saf gösterene ulaşmak, gösterenin kendisi olmak dışında mümkün olamayacağından; sunulan tüm temsil biçimleri, temsilin gösterene yaklaştığı bir skala üzerinde ama gösterenin uzağında yer alır. Dolayısıyla, bir yorumcu olarak benim ve benden sonrakilerin anlama yaklaşma idealleri sürdükçe, Camera Lucida hakkındaki çıkarımlarımız yalnızca bu kitapla sınırlı kalmayacaktır.
______
a anlama yürümek yurtsuz, mutlu hissettikten sonra yalnız
b ..beklemek gövde gösterisidir zamanın.. (cemal süreya’dan)
c ..ve böylece buluşmamız, ancak sonsuzda mümkün olabilecekse; o zaman, varsın bazı şeyler eksik kalsın!
anahtar kelime: uçuk
eşlik eden kitap: sanatçının mektupları, j.j.
reading text in EN Θ